Bizim Hikayalerimiz

Ayşegül Sedlacek, Bağarası Foça 

Dış ülkelerdeki uzun bir yaşamdan sonra köklerim olan Türkiye ye geri döndüm. Denizlerle çepeçevre ve inanılmaz güzel bir doğası, kuzeyden Güney’e, Batı’dan Doğuya değişik klima bölgeleri olan, bundan dolayı kendi kendine yetebilen ve her türlü tarım imkanı olan bir memleket buldum. 

Ama iyice bakınca ve tanıyınca doğaya ve sağlığımıza, memleketimize ve gezegenimize yapılan korkunç günahlar ve buna karşı umursamazlık beni büyük hayal kırıklığına uğrattı. Ayrıca tüketici olarak arzu ettiğim güvenilir, sağlıklı, lezzetli gıda ürünlerini yaşadığımız yerde çoğunlukla bulamamak gittikçe beni rahatsız etmesi, kendimin bir şeyler yapması gerektiği kanaatini kuvvetlendirdi. Benim gibi düşünen, bu hayati konuya farkındalık uyarmak ve insanlarımızı bilgilendirmek isteyen bir avuç insanla, konularla entelektüel meşgul olmak yanında hayatımıza geçirmek ve organik mal üreten ve satan, ayrıca bunları mümkün olduğunca sıfır atık ile gerçekleştirilen bir bakkal dükkanı köyümüzde açmak, dürüst organik, lezzetli ve sağlıklı mal yetiştirmek ve satmak, yörede bu şekilde çalışan güvenilir üreticilerin ürünlerini pazarlamak, kafalarımızda bir ampul gibi yandı, amaç belirlenince “Çöpsüz Bakkal” mız doğmuş oldu.

Ayşegül Ünver, Bağarası Foça

Beni bugüne getiren yolculuğum doğayı fark etmekle başladı. 5 yıl önce Bağarası’na köye taşınmak, çocukluğumda ki gibi doğanın içinde yaşamaya başlamak, toprağın cömertliğini hissetmek. Ama aynı zamanda biz insanların daha fazlası için toprağa yaptığımız kötülükleri fark etmek. Kendi yetiştirdiğimiz ilaçsız, hormonsuz eski tohumlarla üretilen sebzelerin tadına bakınca ilaçlı ürünlerle ne kadar zamandır zehirlendiğimiz gerçeğini görmek. 

Bir doktor olarak bunu insanlara anlatmak için bazı çalışma gruplarında bulundum. Ekolojik yaşamın desteklenmesi, organik ürünlere talebin artması ve bu şekilde üreticilerin desteklenmesi, hem kendi sağlığımızı korurken hem de dünyayı temizleme ve gelecek nesiller için yaşanılabilir bir hale gelmesini sağlama. Bu konuda yapılacak çok şey var bunlardan en önemlisi farkındalığı sağlamak. Ne kadar çok kişi bu konuyu tam anlayabilirse o kadar çok yol alabiliriz. 

Bu bakkal fikri işte buradan yola çıkarak doğdu, üreticilerimiz için bir satış noktası olmak, kendi yediğimiz sağlıklı besinlere herkesin ulaşabilmesini sağlamak, organik üretim konusunda çevremizdeki çiftçileri eğitmek, motive etmek ve esas önemli noktalardan birisi de sıfır atık prensibini benimsemek. Dünyaya ve üzerinde yaşayan bütün canlılara yaptığımız en büyük kötülüklerden biri geri dönüşümü olmayan materyalleri kullanmak ve çöpe atmak. Çağımız tüketim toplumunun geldiği çıkmaz yollardan birisi de bu. Bunu geriye çevirmek yine farkındalık yaratmakla mümkün olacaktır. Bakkalımız sıfır atık mantığıyla hiçbir geri dönüşümsüz materyal kullanmadan satışlarını yapacaktır. Bazı ülkelerde başlayan bu harekete bizde buradan destek olmak istiyoruz.

Bakkal projesi çoğu aynı bölgede yaşayan insanların ne yapabiliriz, ben ne yapabilirim sorularıyla ve iyi bir şey yapmanın verdiği coşkusuyla başladı. İnsanın kendi egosunu geride bırakıp bir adım doğaya, diğer insanlara yararlı bir şeyler yapıyor olması ve bunu birlikte yapıyor olmak büyük bir enerji oluşturdu bizde ve gerçekten herkesin içindeki potansiyeller bir bir ortaya çıkıp çığ halinde büyüdü ve bu noktaya kadar geldik. Bana göre işin en güzel tarafı, bütünün yararına yapılan bir işte birleşmenin mutluluğu. Bu enerjiyi bakkalımıza gelen herkese geçirmek istiyoruz. Neden sağlıklı beslenmemiz gerekiyor, neden atıklarımıza dikkat etmemiz gerekiyor, dünyaya, ürünlere, üreticilere, tüm canlılara saygıyla birlikte tüketim alışkanlıklarımızı yeniden gözden geçirebilir miyiz?

Karşılıklı ilişkilerimizle sizlerden gelen eleştiri, öneri ve destekle daha büyük bir biz olma yolunda ilerlemek arzumuz..

Benim için Aşkla başlayan bir öykü bu Çöpsüz Bakkal… 

Ebru Güvenç, Bağarası Foça

Doğup büyüdüğüm İstanbul’ da 20 yıl kadar özel bir şirkette çalıştıktan sonra İzmir’ e ardından da arkadaşlarımla beraber Foça/Bağarası’ na taşındım. Benim doğa ile ilişkim burada başladı diyebilirim aslında. Öncesinde park / bahçelerle ve saksıda yetişen çiçeklerle sınırlı tabiat bilgim gittikçe değişti, gelişti. Fark ettim ki soframıza gelen sebze ve meyvelerin yolculuğu aslında hiç de kolay değil. Ancak tüm bu zor işlerin yanında insanların daha fazla, daha gösterişli ve daha çabuk ürün almak, daha az çalışarak daha çok kazanmak için doğaya ve besinlerimize yaptıklarını görünce çok üzüldüm. Peki biz ne yapabiliriz diye düşünürken, geçtiğimiz yıllarda deneyerek gördük ki; yerel tohumlardan, hiçbir ilaç kullanmadan ürün yetiştirmek, üstelik bunun tahmin ettiğimizden de verimli olması mümkün aslında. Hem bizler hemde çevremizdeki dostlarımız ve ailelerimiz yediğimiz bu sebzelerle adeta çocukluğumuza döndük. Domatesin, patlıcanın, biberin tadını, meyvelerden kurt çıkabileceğini hatırladık.

Bu hem lezzetli hem de sağlıklı besinleri daha fazla insana ulaştırmak ayrıca çevremizde üreticileri de böyle ürünler üretmeleri için desteklemek düşüncesiyle yol alırken üzerine sıfır atık mantığının eklenmesi beni daha da çok heyecanlandırdı. Başta plastikler olmak üzere tabiatı hızla istila eden çöplere karşı birşeyler yapıyor olmak çok güzel.

Birlikten hakikaten de kuvvet doğuyormuş. Arkadaşlarımla beraber çıktığımız bu yolda oluşan ‘Çöpsüz Bakkal’ a kalpten inanıyorum.

Ful Büge, Bağarası Foça

Şehir çocuğu değilim aslında, çocukluk yazlarım da Balıkesirdeki çiftliğimizde geçti. Ama ben de şehirde yaşamayı seçenlerdenim. Şehir hayatının sunduğu imkanlar cazip görünürdü bana. Ancak o hayattan çıktığımda oradaki yaşamın aslında insan doğasına ne kadar ters olduğunu, bu yüzden o eksikliği hep başka şeylerle doldurmaya çalıştığımı gördüm. Sakin bir yere taşınırken aslında doğanın bu kadar pat diye önümüze düşeceğini hiç düşünmemiştim. 

Şehirdeyken de doğaya karşı duyarlıydım ama yine de gerçekleri tüm çıplaklığıyla görmek için oradan bir adım dışarı çıkmak gerektiğini şimdi anlıyorum.

Bağarasına ilk taşındığımızda hor kullanılmış, sonra terkedilmiş çıplak bir araziyle baş başa kaldık. O günden bu yana arazimizi canlandırmak,ona doğal döngüsünü yeniden kazandırmak için çabalıyoruz.

Sonra da farkettik ki, bu durumda olan sadece bizim toprağımız değil, yaşadığımız yerin pazarından aldığımız ürünlerin bile çoğu doğallıktan uzak. Önce kendi sebze bahçemizi yaparak başladık işe.

Bahçemizdeki ürünleri tattığımızda anladık aslında gerçek tatları unuttuğumuzu.ve ilaçlamadan da ürün alınabileceğini ve onun da bereketli olabileceğini. Yetişme çağındayken babam bana bir gün paranın hükmü kalmayacak, en önemli şey toprak ve ondan alabildiklerin olacak, zenginlik doğadadır demişti. O zamanlar buna gülüp geçmiştim ama artık insanların açlıkla yönetilecekleri bir dünyaya doğru gittiğimizi biliyorum. Bunun için harekete geçmek kaçınılmazdı.

Ve Çöpsüz Bakkal, çocuklarımıza daha güzel bir dünya bırakmak özleminde olan ve bunun için bir şeyler yapmak isteyen insanların bir araya gelmesiyle hayat buldu.

Menekşe Gül Onukar, Kocamehmetler, Foça

İstanbul’da 25 yıl mali işler yöneticiliği, 7 yıl eğitim ve yönetim danışmanlığı yaptıktan sonra 2 yıl önce Foça Kocamehmetler köyüne taşındım. Şehir hayatından sonra zamanımı nasıl geçireceğimi bilmiyordum, sıkıntıdan kendimi sinek avına vermiş durumdaydım. Ne yapsam diye tırmalıyordum bir amaç bulmaya çalışıyordum hayatımda. İmdadıma önce taşlar yetişti. Arazideki taşları toplamaya başladım, topladıkça taşlardaki titreşimlerin farkına vardım. Yıllarca beyaz yakalı bir anne olarak doğanın içinde olmanın hayalimdeki gibi romantik olmadığını fark ettim, çiftçi için hayat çok zordu.  Zeytinlerimizi tek tek elimizle toplarken tabakta kahvaltı için bekleyen zeytinin değerini anladım. Zeytine dokunmak, doğayla iç içe sevgi terapisiydi. O yıl zeytinlerimizi ziyarete gelen konuklarımızla paylaştık. Geçen baharda yerel tohumdan domates, biber, patlıcan ve kabak üretmeye giriştim. Fideleri sebze cinsine göre ayırt etmeye başladım, doğal ilaçlarla ve evsel atıklardan yaptığım kompost ile gübreledim, suladım. İlk ürünüm beni inanılmaz sevindirdi. Kokusu ve tat olarak şehirde organik diye aldığım sebzelerden çok farklıydı. Annem çocukluğumda yediğim domates dediğinde kafamda bir ışık çaktı. İlaç kullanmadan, yerel tohumla üretmek, çöpün  geri dönüşümünü sağlayarak tükettiğimiz şeylerin doğaya zarar vermemesi için çalışmak, bu felsefeyi insanlarla paylaşmak fikri hoşuma gitti. Toprakla uğraşan insanlar doğal üretim yapmaya çalıştığında verim iyi olmadığından hem çok az kazanıyordu hem de ürünü satamadığı için üretmekten vazgeçiyordu. Şehirden gelen bizlerin gayreti onlara göre boşuna çabaydı. 

Değiştirmek için bir şeyler yapmalıyım derken yolum, aynı değerlere sahip insanlarla keşişti. Birlikte yoğun ve güzel saatler geçirdik, kafa yorduk. Heyecanla ve coşkuyla yeni fikirleri tartıştık. En önemlisi kendimize ve en az kendimiz kadar birbirimize güvendik. Yerel tohumu kullanarak, ilaçsız doğal ürünü tüketiciyle buluşturmak ve sıfır atık hedefi, aynı zamanda bölgemizdeki çiftçinin bilinçlenmesine, ürününü satabileceğine inancının artmasına katkı sağlayacağından çok önemliydi.  

Ve yeni bir serüvene merhaba…